sadelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sadelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
erdem unutulmuş bir kavram.. bizden bir sartre olmamız beklenmese de, varoluş üzerine düşünmemiz bizi insan yapacaktı.. ama olmadı.. treni kaçırdık.. ve o kaçınılmaz son “ölüm”e gün geçtikçe yaklaşıyoruz.. “var” olmadan.. “kimim ben” sorusuna gerek duymadan.. cevap bulmadan.. değer bulmadan.. değer katmadan..

bu başıboş gidişatı, anlam ile dolduran güzel insanlar var.. 
yurtdışından “buynothing” projesi örneklemi geniş olmasına rağmen, 36-42 kuzey/26-45 doğu coğrafyasında pek rastlayamamıştım.. bir tanesini yakın zamanda farkettim.. yaşam felsefesi üzerine ekolojik ve varlıkçı düşüncelerinin çoğu hissettiklerim ile paralel idi.. satın almamanın ütopik olmadığını yakından izleyebileceğimiz güzel bir belgeseldi.. 
deneyimlerini “almadım” isimli blogda paylaşan sevgili Selma.. izlemesi huzur veren akrilik resimlerindeki gibi soyut değildi tecrübeleri.. bildiğin sen idi, ben idi aslında.. bir yılını doldurduğunda maalesef medya onu farketti.. ve onun erdemleri, birer rating aracına dönüşüverdi.. 

oysa kendisi de söylemişti yazılarından birinde “acaba insanlar kendileri bir şeylere cesaret edemeyince başkasının yapmasını da mı istemiyor, beraber batalım mı istiyorlar, bu bir savunma mekanizması mı? “ diye.. medyayı, sosyal medya ve insanlar takip etti.. tahrip gücü yüksek saldırılar başladı kendisinin de öngördüğü gibi.. hele cinsiyetçi-teokratik bir başka blogdaki yazı, onun erdemlerinden daha popüler olmuştu.. tüketim toplumu hemen görevini ifa etmiş, entellektüel-züppe sınıfına dahil etmişti "o" nu..
büyük tüketicilerden birisi medya.. en çok da cahiliye rüzgarından kurtulamamış, "bilmediğini bilmek" erdeminden uzak, üçüncü dünya coğrafyalarında.. sosyal medyadan da destek buldu mu, tam bir yokedici olabiliyor..

karar veremedim ilk başta.. minimalist düşünceye sahip insan neden tecavüzcü medyayı hayatına sokmak istesinki huzurunun kaçacağını bile bile..? bir çok blog yazarı gibi “bestseller” olma arzusumu idi bu..? yoksa yakasını son anda kurtarabilmiş bir kurban mıydı..? sanırım blogunun kapanış yazısında cevapları bulabiliyor insan.. ben buldum.. ve daha önemlisi, kendi çıkarımlarımı yapmamı sağladı veda yazısı..

aylar önce bu blogu yazmaya karar verdiğimde cevap vermekte zorlandığım bir soru vardı.. o zamanki cevabıma göre davranıp evraksal kimliğimi bu blogdan çıkarmayı, sadece düşüncelerimi bırakmayı uygun bulmuştum.. amacım, huzurumu riske atmamaktı.. “almadım” bana doğru yaptığımı öğretti..
işte bu yüzden “minimalistimben” blogunda, ben yokum.. buradaki tecrübeleri ben değil tyler içsesiyle “hemlock” yazıyor size.. o benim hayat arkadaşım..  o sizin dissosiye olmuş kimliğiniz.. o sizin "almadım" ınız.. 
Selma.. o sadece “hiçbir şey almayan kadın” değildi.. o, bir örnekti varolmaya.. o, varlıkların ekolojik doğasına inanmaktı.. ütopya değildi nefes alışverişleri.. 





sonraki yazı: birşeyler alma güdüsünün dayanılmaz illüzyonu; minimalist alışveriş..

fotoğraflar aksi belirtilmedikçe yazara aittir.. yazılar kaynak gösterilerek kullanılabilir... Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Twitter Facebook Dribbble Tumblr Last FM Flickr Behance