tyler durden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tyler durden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hepimiz raymond k.hessel ız..

ve tepemizde durup kafamıza silah dayayan tyler ımız ise, minimalizm.. 

yıllar önce üniversite yıllarında filmi izledikten sonra beyoğlu arasokaklarında arkadaşlarımla yumruklaştığımızı hatırlıyorum.. nedense ilk izleyişimde bunu bir hippi filmi olarak değerlendirmiştim.. sanırım biraz yaşlanınca, dialogları çözümleyince, filmi onlarca kez izleyince aslında her repliğin özenle seçilmiş aforizmalar olduğunu öğrendim..

minimalizmi çok öncesinde öğretmişti bize fincher, palahniuk un dizeleriyle..

ı. sahip olduğunuz herşey, sonunda size sahip olur..
ıı. ancak herşeyimizi kaybettiğimizde, herşeyi yapabilecek kadar özgür oluruz..
ııı. sen işin değilsin.. sen, bankada olan paran değilsin.. sen, sürdüğün araba değilsin.. sen, cüzdanındakiler değilsin..
ıv. medeniyetin temel varsayımlarını reddet.. özellikle de eşya sahibi olmaya verdiğin önemi..
v. bizler tüketiciyiz.. bizler saplantılı bir yaşam tarzının yan ürünleriyiz.. cinayet, suç, yoksulluk.. bunlar beni ilgilendirmiyor.. beni ilgilendiren ünlü magazinleri, 500 kanallı tv ler, iç çamaşırımın üzerinde yazan isim..
vı. televizyonlar hepimizin birgün milyoner, film tanrısı yada rock yıldızı olacağına inandırdılar bizi.. fakat olmayacağız.. ve bu gerçeği yavaş yavaş öğreniyoruz.. ve buna çok sinirleniyoruz..
vıı. mükemmel olmayı bırak.. evrim geçirme vaktimiz geldi..
vıı. inandığın şey için ayağa kalkma vakti..

ve daha yüzlercesi..

bize, biz olmamızı öğretiyordu.. ne olmamız isteniyorsa değil, ne olmak istiyorsak onu olmamızı..

kaçımız bunu başarabildi..  bence, hiçbirimiz.. hepimiz raymond gibi bir süpermarketin süper kuklalarıyız..
televizyonlar bize masabaşında, ssk sı eksik olmayan, sağlam bir iş peşinde olmamızı öğretti..  yirmibeşimize geldiğimizde evlenmemizi.. birkaç sene sonrasında ürememizi.. birkaç sene içinde araba almamızı.. üç beş sene sonra ev almamızı.. sonra tekrar ürememizi.. genetik ürünlerimize sadece hücrelerimizi değil öğrendiklerimizi de aktarmamızı öğrettiler.. onlarıda bizler gibi yetiştirdik.. evlenmekten daha büyük hayali olmayan, sadece ölümü bekleyen insanlar olduk.. ideal hayat arkadaşımızı ararken, kendi hayatlarımızı unuttuk..

uyuduğumuz anlarda aslında gerçekten uyumuyorduk filmdeki gibi.. yarın nasıl daha çok para kazanabilirizi hesaplıyorduk.. ödenmesi gereken o kadar kredi vardı ki.. hangi ara bu yolu seçtiğimizi hiçbirimiz hatırlamıyordu.. 

akşam tv karşısına geçmiş eğlence programı izleyerek eğlendiğini düşünüyorsun..
sosyal medya içinde vakit geçirip çok mutlu-sosyal bir varlık olduğunu hayal ediyorsun..
üzgünüm.. elde ettiğin bişey yok.. sadece ölümüne birkaç dakika daha yaklaşıyorsun hiçbir şey yaşayamadan.. şuurunu hiç kullanmadan.. 

bu senin hayatın.. ve vakti geldiğinde, bir dakika içinde bitecek.. 
o an gelinceye kadar boş durma.. git veteriner ol..


minimalist yaşam düşüncesini,
ben keşfetmedim..

raymond k. hessel ın kafasına silah dayandığında, bize gönderilen mesajları alabilmeliydik oysaki.. bizim film aracılığıyla tanıdığımız ama öncesinde chuck palahniuk un kaleminde hayat bulan tyler bize vermişti tüm mesajları.. kavgalı bir filmden çok ötedeydi hikaye.. "sahip olduğunuz herşey zamanla size sahip olur” dediğinde acaba anlamamış mıydık onu..? oysa içimizdekini anlatıyordu.. öyle "biz" di ki o, çok doğru söylüyor diyip birbirimizi yumruklamadık mı istiklal caddelerinde..?

“parasına sarılıp yatabilen birisini gördünüzmü..?” diyen mustafali yi izleyenler “aslında çok haklı” demedi mi..? film sektörünün doğası gereği ütopik bir çizgide sunulmuş olsa da, gerçek değilmiydi her özlü sözü..? 

jose mujica, ulusal medyamızın sırıtarak sunduğu ama yaşamında sahip olmadıklarıyla minimalizmin doruğunda, huzur verici bir adam değilmiydi..?

descartes, hegel, kant, osho.. hepsi anlatmıştı aslında bize gerçek hikayeyi..

bugüne kadar çok kez örneklendi bize minimalizm.. eksik olan, isimlendirilmesi idi.. isim koyulmamıştı henüz.. sonra somut örneklerini gördük çevremizde.. imkansızı başarmışlar gibi, hayran gözlerle seyrettik herşeyi basitleştirmelerini.. platonik* olanı gerçeğe çevirmişlerdi.. ve toplum, minimalizmi öğrendi..

toplum için olduğu kadar kişisel olarak da bu böyle gelişti.. ”ilişkimizin bir ismi olsun” diyen sevgilinin isteği kadar saçmaydı belki ama bir ismi vardı yaşayamadığım heyecanın.. ve o isimle birlikte, kendime giden yolculuğumu daha aydınlıkta, daha aydınlıkla yapma şansım oldu.. ve ben, minimalizmi öğrendim..


minimalizm di adı.. minimalist yaşam diyorlardı ona.. ütopyanın bedenselleştirilmiş formuydu.. 





(bu isimlendirme sürecinde yazılarıyla, düşünceleriyle, tecrübeleriyle bana eşlik eden isimler oldu. 
Ryan Nicodemus ve Joshua Fields Millburn.. Leo Babauta.. Colin Wright.. Joshua Becker.. Everett Bogue.. ve kafe-era..) 

*: gerçekleşmesi mümkün olmayan, ama gerçekleşse ne kadar güzel olur denilen arzular (platon un "devlet" adlı eserinden türetilmiştir)

sonraki yazı: minimalizme ilk adım..
fotoğraflar aksi belirtilmedikçe yazara aittir.. yazılar kaynak gösterilerek kullanılabilir... Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Twitter Facebook Dribbble Tumblr Last FM Flickr Behance